Derin uçurumların kenarında
Her taşımızı ayrı rüzgarla yontmuşuz
Günle beraber solup gitmiş yüzümüzün rengi
Bir şahin alıp götürmek üzere göğsümüzdeki benleri
Bir tuhaf düşme korkusu imkansız kılıyor tüm telafileri
Belki de bin kere düşüp yine de birinde uçmayı umut etmeli
Ya da umut dediğimiz ne varsa hoyrat makaslarla paramparça.
Büyük kapıların arkasında
İtiraflara dökülmektense gizlice dinlemeyi sever olmuşuz
Parmak uçlarına saplıyor terk edenler avuç içlerini
Tanımaya diz kapaklarından başlamalı kışla beraber gelenleri
Boyun hizalarında kutsal topraklar yerle bir
Kulağımızdaki sinkaflı küfürlerle inlemeler aynı cümlenin öğeleri
Kapının kolu diğer tarafta besbelli
Kilidin dili acılaşıyor yanlış bir anahtar içinde dönmeye çalıştıkça.