Yoruldum. Sürekli vitrinde olma hissinden bunaldım. Sokakta yürürken, kafede oturup gazete okurken, marketten deterjan alırken hem kadınların hem erkeklerin ablukası altındayız. Sokaklara bakın. Kadınların sanki her an birinin çıkıp onlara, bugün ne kadar da rüküşsünüz, diye haykırmasından korkar gibi bir halleri yok mu? Sabah bakkala eşofmanla giderken, tanıdık birine yakalanma paniği içinde etraflarına bakınmalarını izlemek ne kadar da hüzünlü! Açık konuşalım, kuaförün bir gün elime vurup, ne bu tırnakların hali diyeceğinden eminim. Ya da otobüste bir teyzenin bu gömlek bu etekle hiç olmamış, deyip üzerimdekileri çıkarıvereceğinden. Sokakta yürürken hala bu ayakkabıları mı giyiyorsun, deyip yüzüme tüküreceğinden korktuğum kadınlar geçiyor yanımdan. Herkes kendini zar zor tutuyormuş gibi gergin. Hepimiz kendi yarattığımız mükemmellik takıntısının dehlizlerinde boğuluyoruz. Birbirimizin bakışlarıyla daha derine batıyoruz her gün. Dedikleri gibi, kadınlara giyinip erkeklere soyunuyoruz. Ama kadınlara giyinmekle o kadar meşgulüz ki soyunmaya fırsat bulamıyor olabiliriz.
Topuklu ayakkabılarıyla kaldırımları arşınlayan kadınların kolundaki eşofmanlı adamlar gerçekten onlarla aynı yere yemeğe gidiyor olabilir mi? Plaja inmeden önce maniküre, pediküre, ağdaya, alışverişe gitmek zorunda olan, regl takvimini ayarlayan, tüm yıl her yediği yemekte plajda ortaya çıkabilecek olası yağların vicdan azabını duyan kadınla, rengi solmuş mayosunu göbeğine çekip, balıklama suya atlayan adam gerçekten aynı denizde mi yüzüyor? Saçlarını uzatan, kısaltan, boyayan, düzleştiren, kıvıran kadınların kuaförde harcadığı vakitte erkekler neredeler, ne yapıyorlar? Sabahları makyaj yapan, fön çeken, ne giysem diye düşünen tüm kadınlar, evden on dakikada çıkabiliyor olmanın hafifliğini bir kez de biz yaşasak! Gerçekten aynı dünyada mı yaşıyoruz biz erkeklerle?
Emin değilim.