11 Aralık 2013 Çarşamba

Paralel evren

Oturmuş o çok sevdiğim, gülümseyen fotoğrafına bakarken paralel evrenleri düşünüyorum. Bir şeyin bir kez olması ihtimali varsa, o şey, bir mekan ve bir zaman boyutunda yaşanmış olmalı. Dolayısıyla biz bir kez tanışıp birbirimizi bulduysak, bir yerde beraber mutlu olmuş da olmalıyız. Yoksa nerede yanlış yaptığını bir türlü bulamayan ben, başka bir paralel evrende kendimi çoktan karanlık bir ortaçağ kulesine kapatmış olmalıyım.

Bir alternatif evrende, şu an evde beni yemeğe beklediğine eminim. O ev, bugün gideceğim soğuk evin tam tersi istikamette bir ev. Yalın ayak bastığım masif parkelerin loş ışıkta parladığını, kapıyı açtığımda dalmaçyalı bir köpeğin üzerime atladığını görür gibiyim. Tekli bir koltukta oturan sen, kafanı okuduğun gazeteden kaldırıp bana sesleneceksin. Yanına gelip sarılacağım ve dünyanın tüm gürültüsü, anlamsız ve yorucu saldırıları kapının dışında kalmış olacak. Normalde ne yapsak normal bir sohbete dönüştüremediğimiz kesik konuşmaların önündeki setler burada kalkmış olacak.

 Birbirimizi kırma, kaybetme, üzme, yanlış anlama korkularını çoktan yenmiş olacağız. Çıplak iki insan rahatlığında oturacağız karşılıklı. İstediğimiz her şeyi yiyip içer ve gerçekten her ne isek, o olarak birbirimizin gözünün içine bakarken, dürüst olacağız. Hem kendimize hem de birbirimize sanki ellerimizden her an düşüp kırılacak birer kristal vazo muamelesi yapmamıza gerek kalmayacak. Köklerimizi toprağın çok derinlerine gömdüğümüzden, sert rüzgarlarda kafamızı eğdiğimiz değil, saçlarımızı savurduğumuz bir yer orası. Dokunuşların her an bir kaybedişe dönüşebileceği bir acelenin içinde değiliz. Üzerimizi yavaşça, parça parça çıkarmaya vaktimiz var. Oda sıcaklığı öyle bir dereceye ayarlanmış ki, üşümek de terlemek de mümkün değil. Sakin olmanın ne olduğunu, göz yuvalarımızdaki gerilimin nasıl yavaşça yok olduğunu kolayca hissedebiliyoruz. Güvenli bir yer. Kimsenin kapıları vurup çıkmayacağından herkesin emin olduğu bir yer. O yüzden köpek asla havlamıyor. Bavullar dolabın çok derinlerinde bir yerde tozlanıyor. Çok uzak tarihlere alınmış iki kişilik uçak biletlerimiz çekmecede uzanmış, zamanının gelmesini bekliyor. Gecenin uzun olduğu bir yer orası. Sabahın aniden odaya girip, bizi sarmaş dolaş yakalayabileceği bir yer değil. Son bir öpücük için insanın içinin titremediği bir yer. Zamanın gerçekten çok olduğu ve sanki giderek çoğaldığı bir yer. Şimdi beraber bir kahve içmek için bulamadığımız tüm zamanların toplanıp biriktiği bir yer. Birbirimize ne alacağımıza karar veremediğimiz günler değil de hediye paketleri açıldığında atılan çığlıklar var burada. Her görüştüğümüzde üzerinde yeni bir gömlek gördüğüm zamanlar yerine, hediye ettiğim hırkaların yavaş yavaş eskidiğini gördüğüm bir zaman dilimi. Mürekkebi biten kalemlerini dolduruşunu, yeni yıl ajandasının ilk sayfasına yazdığın anlamsız notları, okuduğun kitaplarda altını çizdiğin yerleri, biriktirdiğin anahtarlıklara giderek yenilerinin eklendiğini gördüğüm bir yer. Bütün yara izlerini, çocukluk maceralarını, uzak akrabaların acayip anılarını, en utanç verici ilkokul olaylarını kendim yaşamışım gibi bildiğim bir yer. Her gün bir yenisi öğrendiğim tuhaf alışkanlıklarının beni şaşırttığı bir yer. Başkası yapsa nefret edeceğim şeylerin nasıl olup da sen yaptıktan hemen sonra bu kadar normal şeylere dönüştüğünü anlayamadığım bir yer. Birbirimize yaptığımız sabah kahvelerinde ne kadar süt olacağını, rakılarımıza kaç tane buz atılacağını, buruk kırmızı şarapların sabah bende nasıl baş ağrıları bırakacağını tam olarak bildiğimiz bir evren. Orada, ellerimiz birbirini en derin uykularda ve birbirimizin dahil olmadığı rüyalarda bile bulacaklar.

Fotoğraftaki gülümseme, ben baktıkça soluyor. Kafanı yavaşça başka bir yöne çeviriyor gibisin. Paralel bir evrende beraber olduğumuz ve bunu sen ve ben dahil bozabilecek herhangi bir şey olmadığı düşüncesi olmasa hayata şu an küsmem şart olurdu. Gerçek, acımasız ve umursamaz bir gardiyan gibi başımda dikiliyor olurdu. İçime saplanmış bir diken gibi sen orada dururken, aklımı başka hiçbir şeye veremiyor ve neden farklı hayatlarda yaşadığımızı ve neden beraber de mutsuz olabilecekken ayrı ayrı mutsuz olmayı seçtiğimizi merak ediyor olurdum. Orada hava çok soğuk ve kar rüzgarla tam boynumdan içeri girip içimde buzdan nehirler gibi akıyor, her şey tek bir renge ve tek bir görüntüye dönüşüyor olurdu. 

Yine de karamsar olmayalım.
Belki bu yaşadığımız da senle hiç karşılaşmadan ölüp gittiğim başka bir evrenin paralel  evrenidir.