12 Ağustos 2014 Salı

Yılan


Kendi hayatına sığamıyorsun.

Bir yerinden delip çıkmak istiyorsun. Çöl sıcağında derisi kendine artık küçük gelen bir yılansın sürüne sürüne yollarda. İmkan yok kendini yaşayamıyorsun. Kendinde olanı da bulamıyorsun. Sürekli içinde o sıkışıklık hissi. Aklını başka bir şeye veremiyorsun. Nereye gittiğine konsantre olamıyorsun. Varsa yoksa sıcak, daraldıkça daralan bir hayat.

Süründükçe hiçbir yerin eskimiyor. Bir tek yeri bile vücudunun, senden kopup ayrılmıyor. Ölmüyorsun. Bağırıp çağırıp rahatlayamıyorsun. Dilin yok nihayetinde, zaten konuşursan yaşadığın yerlerde barınamıyorsun.  Gerçekten konuşmaya başlasan kendine söyleyeceklerini duymaktan delice korkuyorsun. Kendi kendinin bir zaman var olup ölmüş bir gölgesi gibisin kuytularda. Bir başkasının yanından geçerken, onun hayatına bakıp, çölde yaşayacak hayvan değil bu, ormanlara gitsin, diyorsun. Oysa hayatında hiç ayna görmedin. Hangi hayvan olduğunu kendin de bilmiyorsun. İçin sıkılmaya devam ediyor. Gecenin ayazında bile yüreğin soğumuyor, nefes alamıyorsun.

Kendi dünyanda olamıyorsun.

Aslında hayat çok basit. Sevişip çoğalıyorsun. Bulursan yemek yiyorsun. Bulursan su içiyorsun. Korkuyorsun. Saklanıyorsun. Korkun geçince rahatlayıp sıcak kumlarda sere serpe yatıyorsun. Hiç bitmeyecek sanıyorsun. Sonsuz gibi bir zamanda, öylece duruyorsun. Yine de birden bir şey oluyor. Neden olduğunu hiç anlayamıyorsun. Derin sıkmaya başlıyor seni, nefesler daralıyor. Bir gün sürünürken aniden öldüm sanıyorsun. Derin boydan boya çatırdıyor. Her parçan yırtılıyor. Bilmiyorsun ne olduğunu. Kendi içinden çıkıyorsun. Çıplak kalıyorsun. Sığamadığın derine dönüp bakıyorsun. Şahaneymişim, diyorsun. O kadar güzel ki derin, hayran kalıyorsun. Yanına alamıyorsun, cebin yok. Bırakıyorsun. En güzel yerinin seni neden boğduğunu anlayamıyorsun. 
Zaten sen yılansın. Beynin o kadar gelişmemiş; hayatta seni en çok boğan şeylerin hep en güzel şeyler olduğunu idrak edemiyorsun.

Oysa ben de kendi hayatıma sığamıyorum.

Baksam, en çok yanında en mutlu olduğum insanlar yüzünden üzülüyorum. Orada olmayı her şeyden çok sevdiğim yerleri özlemekten, bulunduğum yerlerde mutlu olamıyorum. Hayat, evimdeki şifonyerin üzeri, buzdolabının rafları, ayakkabılığım, çantamın içi, kafamın içi hep daha güzel olsun diye kendi kendimi boğuyorum. En sevdiğim kıyafetime yolda çamur sıçrar, keskin bir masanın kenarına takılır, biri beğenir gözü kalır, bir garson üzerine gazoz döker diye diken üzerinde durmaktan neşemi kaybettiğimi hep sonradan idrak ediyorum. Kıyamadığım için kullanmadığım güzel dolma kalemlerimle, çekmecede duran defterlerime bir kelime yazmadan kaybolurlarsa diye korkuyorum. Terk edilmekten, sevilmemekten, başarısız olmaktan, vazgeçilmekten, kendimden vazgeçmekten delice korkuyorum. Çok sevdiğim biri bir gün beni sevmemeye başlarsa diye uykularım kaçıyor.Yeterince yaşayamadan ölüp gitmekten korkuyorum. Sere serpe kumlarda yatarken bile korkularım geçmiyor. Bir an olsun derin bir nefesle hafifleyemiyorum.

Zaten ben insanım. Beynim o kadar gelişmemiş; ceplerimi boşaltıp, rahatlayıp yürüyüp gidemiyorum.