O an seni dinlemiyordum.
Aklım çok uzaklardaydı. Şu anki zaman bana bir şey ifade etmiyordu. Zavallı buluyordum içinde bulunduğumuz anı. Sanki bugün, dünün üzerimde unuttuğu soğuk gölgesiydi. Rüzgar esince ürperiyordum. Ayaklarım, keten ayakkabıların içinde demirden birer tokmak gibiydi. Arada bir, sana doğru bakıyordum. Sesini duymuyordum. Yalnızca güzel yüzünü izliyordum. Gözlerim sürekli kımıldayan dudaklarına denk geldikçe, içimden kalkıp öpmek geliyordu. Ama o kadar. Sihir gibi bir şeydi bu. Acımasız bir şeydi aynı zamanda. Sanki sevmiyordum seni. Sanki dudakların senden başka biri gibiydiler. Bir sen vardın bir de dudakların. Seni bırakıp gitsem; onları terk edemiyordum. Her öpücük bir kuşun kanadından düşen tüy gibi, döne döne inip, göğüs kafesimi deliyordu. Her zaman içeride kendine konacak bir dal, asılı kalacak bir ağaç buluyordu. Oysa senin ormanların, dün, yana yana kül oldu.
Seni aldatıyordum.
Onlar hep oradaydı. Göğüs kafesimde yaşayan vahşi hayvanlar vardı. Her gün içimdeki başka bir organı kemiriyorlardı. Biri gelip, ansızın kapaklarını açınca, önce ne yapacaklarını bilemediler. Gözleri kamaştı anın aydınlığından, gölgelere kaçtılar. Etraflarına şöyle bir bakıp, bacaklarının farkına vardılar. Duyulmayan bir ses onları çağırıyormuş gibi dört nala koştular. Meğer topraktanmış benim içimdeki yollar. Kışın bu yüzden çamurlu, sıcak zamanlarda bu yüzden toz duman. Hızla giderlerken bastıkları yerler taşlaştı. Toprak çatladı bana yakın yerlerinden. Gökyüzü berraklaştı. Sonunu bildiği bir hikayeyi okuyan biri gibi yürüdüm arkalarından. Yüzün, iklimimden hızla uzaklaştı.
Tüm bunlar olurken sen beni dinlemiyordun.
Duysan, sesim seni çağırıyordu. Her nefesim, yine de bana dönsen diye adaklar adıyordu. Oysa içi çoktan boşalmış bir deniz kabuğunun yanında oturuyordum. Ortak dilimizin kelimelerini nerede kaybettiğimizi düşünüyordum. Yüzümü sana biraz yaklaştırsam çam kozalağı gibi kokuyordun. Sık ağaçlı bir ormanda yürür gibi, eğilip bükülerek yollarından geçiyordum. Senin yolların her mevsim buzlarla kaplı, gökyüzün sürekli bulutlu. Bir kez bile sana giden yolları kısaltmıyordun. Bir an olsun bana elini uzatmıyordun. Kimsesizliğin ipleriyle beni her yanımdan bağlayıp,sessiz odalara hapsediyordun. Ben de seni aklımın her kuytusunda başka biriyle aldatıyordum. Yalnızlığın kulesindeki taşlara her gece yeni bir tane ekliyordum. Elimde değilmiş gibi davranıyordum. Seni bulamadığım her yeri, başka birinde arıyordum. Açmadığın her kapıda, kendime açık bir tane buluyordum. Her yeri senin kollarına, her kokuyu boynuna benzetiyordum.
O an kayboluyordum.