14 Şubat 2013 Perşembe

Bugün


Bugün bizi korkutan; bir yerde yaptığımız geri dönülmez bir hatanın, pişmanlığı da koluna takıp gelmesi ihtimali olacak. Her hatırladığımızda baştan yazdığımız aşk hikayelerinde artık, tam da şu an, aslında hatalı tarafın biz olduğumuz gerçeği, tokat gibi yüzümüze vuracak. O'nun, ne bizi ne de beraber olmanın getirdiği mutluluğu hak eden biri olmadığı düşüncesi sırtımızı sıvazlayıp, yola devam et, derken, içimize bir kuşku düşecek bugün. Çığ gibi düşecek. Bir dağın tepesinden bunca zamandır aşağıya yuvarlanıyormuş da bugün, tam biz oradan geçerken üzerimize düşmüş gibi düşecek. Hiç yaşayamadığımız anlar etrafımızı çevirecekler. Bir gömleğinin yakaları bile eskimeden daha, nasıl yıprandı bu hisler bu kadar? Kırıldığını sandığımız duygular belki de bir avuç kadarlar. Geriye kalanlar da bugün bizi sabaha kadar ağlatacaklar. Her beraber yaşlanma ihtimali, ayrı ayrı gelip hesap soracaklar. Zamanın silemediği tüm kötü sözcükler, ok gibi  içimize saplanacaklar. Zamanın sildikleri de unuttuk sandığımız diğer şeylerle beraber içimizde dönüp duracaklar. Döndükçe midemizi bulandıracaklar. 

Bugün bizi korkutan, zamanın tek yöne ilerlediği gerçeğini kabullenmek olacak. Keşke arada bir zamanı geri de alabilseydik. Her gitme - kalma ihtimalinde yaşanabilecek hayatları görüp, içlerinden bu yaşadığımızı seçmedik. Bu kadar mutsuz olacağımızı tahayyül edebilsek, kapıları vurup gitmezdik hiç. Her saç telinin yerini ezberlerdik bu kadar özleyeceğimizi bilseydik. Biraz alttan almayı, biraz sessiz kalmayı belki de öğrenebilirdik. Büyük kelimeleri, sonsuz gibi görünen öfkeleri, henüz yaşamadığımız anların hayaliyle törpülerdik. Hırçın yanlarımızı sükunetle terbiye edebilirdik. İçimizdeki nereye gittiğini bilmeden delice koşan vahşi atları onun elleriyle evcilleştirebilirdik. O'ndan sonraki her günün bir yerinden delinmiş plastik bir poşet gibi olacağını, içine ne koysak akıp gideceğini, akşam eve hep elimiz boş döneceğimizi bilsek, dışarıda gördüğümüz şeylerin hayatımızı doldurabileceğine güvenmezdik. Her gecenin içi yanık, bağrı açık bir delikanlı ruh haliyle yastıkla kendimizi boğmaya çalışarak geçeceğini bilseydik. Gitmenin kolay, gittiği yerde kalmanın insanı paslandıran nemli bir yaz öğleden sonrası kadar ağır olacağını sezebilseydik. Her sabah O'na gitmek üzere uyanıp yola çıkan adımlarımızla, her kokuda O'nu hatırlayan anılarımızla, her gece buz tutan ayaklarımızla savaşmanın ne zor olacağını önceden görebilseydik. Yine de gider miydik?

Bugün bizi korkutan, vurup çıktığımız kapılara geri dönemeyecek, kimseye tek bir şey diyemeyecek, üşüdükçe bir elimizle diğeriyle tutacak ve her şeye rağmen yaşamaya devam edecek olmak.

Merak etmeyin, yarın her şey eskisi gibi olacak.