3 Ekim 2011 Pazartesi

Son kara parçası.

Gece mavisi sessizlikte uzanıyorum. Çok uzak bir dünyadan az önce geri dönmüşüm. Kafam çok uzun zaman suyun içinde kalmış, tam boğulurken biri tutup beni çıkarmış. Daha önce zaman üzerimden akıp giderken, şimdi içimden geçiyormuş. Midemin çeperlerine çarpıp etkisi azalıyormuş saniyelerin. Yelkovan, yağız bir at gibi dörtnala koşarken karanlıkta; akrep bir bacağı topal, ona yetişmeye çalışıyormuş. Bu yatak, boşlukta duran son kara parçasıymış. Etrafım sisli bir sonsuzluk. Boşlukta uzanıyorum.


Uzandıkça, bacaklarım kollarım ayrı ayrı uzamaya başlıyor. Uzansam, dağların eteklerindeki taze karlara dokunabilirim. Bozkırların kollarında uzanan bir vadiyim. Bir karınca kafilesi ritmini hiç sektirmeden üzerimden geçiyor. Geçtiği her yerde edepsiz bir fırtına kokusu bırakıyor. Antenlerinde binlerce gün doğumu gün batımına dönüşüyor. Ayaklarının birbirine sürtündüğünde çıkardığı sesi duyuyorum. Benim ayaklarım en az yirmi ton, kımıldayamıyorum. Tüm iç organlarım kurak topraklar gibi çatlıyor. Yerimden kalkıp, bir damla su bulamıyorum. Gökyüzü bin kanallı bir televizyon. Yağmursuz bulutlar avare avare dolaşıyorlar. Parmak uçlarım hissiz. Çatıdan sarkan buz sarkıtları gibi uzanıyorlar ellerimden aşağıya. Havalanıyor yatak yerden. Aşağıya bakamıyorum. Karanlık yeryüzü beni ürkütüyor.


Kapının açıldığını duyuyorum. Hafif adımlarının son dünya toprağına yaklaştığını. Bana asla varamayacakmışsın; son adımında yer paramparça olacakmış, düşecekmişsin gibi hissediyorum karadeliklerden birine. Gözlerimi kapatıyorum. Kapatsam da görmeye devam ediyorum eğilip yüzüme baktığını. Saçlarımı okşarken hangi saç tellerime dokunduysan onlara isimler koyuyorum. Uzun bir yoldan gelmiş gibi halin. Sanki senelerdir görmemiş gibi bakıyorsun yüzüme. Sanki ilk kez gördüğün birine bakar gibi. Umduğunu bulamayıp, erken çıktığın bir filmden çıkarken sinema perdesine son kez bakar gibi. Okumaktan vezgeçtiğin bir kitapta kaldığın yeri işaretler gibi gezdiriyorsun parmaklarını yanağımda. Işığı açmıyorsun, ben de gözlerimi.


Yavaşça inerken yatak yere, ahşap döşemede derin bir yarık açılıyor. Kalbimde daha derin bir tane. Biliyorum ki sen kendi ellerinle açtığın bu yarayı istesen de iyileştiremeyeceksin. Ben kendi ellerimle yarattığım seni değiştiremeyeceğim. Dünyanın üzerinde dolaşan bu yatakta, yolları asla kesişmeyen iki yabancı gibi birbirimizi arayıp duracağız.