Garson üçüncü kez masamıza gelip boşları topluyormuş gibi yapıyor. Hayır, başka bir şey istemiyoruz. Yarım saattir sen içmediğin kahveni karıştırıyorsun, ben de kaldırımdan geçen insanları izliyorum. Ellerimi ceplerime sokmamak için kendimi zor tutuyorum. Üşüyorum. İçimden kalkıp gitmek geliyor ama seni bırakamıyorum. Pazar akşamüzeri gibi bir ağırlık bağlanmış ayaklarıma. Gidemiyorum. Kaldırımdan geçen herkes sanki bizi tanıyor. Kocaman bir ekrandayız. Bize bakıp fısıldaşıyorlar. Çoğunun yüzü benim gençliğime benziyor. Oysa ben aynaya bakınca kendimi bulamıyorum.Yıllardır söylediğim tüm cümleler aynada yanıp sönüyor. Çok yanıldım, çok yenildim, tamam. Duyguların hepsi içimde her gece maskeli balo düzenlerken, hangisi gerçek bilmek çok mu kolay? Yine de şaşırıyorum. Bunları düşünerek burada oturan gerçekten ben miyim?
Bazı akşamlar koltuğa uzandığımda vücudum tüm enerjisini kaybediyor, tek bir parmağımı dahi oynatamayacağım sanıyorum. Elim televizyonun kumandasına zor uzanıyor. Değişen kanallardaki hayallerle kendimi oyalıyorum gece boyunca. Arada bir telefonu alıp, uzun uzun tutuyorum elimde. Yazdığım uzun mesajları son anda siliyorum. Bir çeşit kara büyüye tutulmuşum gibi zamanın geçmesini bekliyorum yattığım yerde. Telefonun doğru tuşuna basarsam sanki bir şey olacak ve yaşanan her şey unutulacak, zaman en baştan başlayacak. Tavanda başka bir zamana açılan gizli kapılar var, biliyorum. Ama mümkün değil bir daha ayaklarımı ayaklarınla ısıtıp uyumak, anlıyorum. Sırtımı televizyona dönüp sarılıyorum koltuğa. Yalnızken yatak acımasız. Oysa koltuğun kolları var, o da bana sarılıyor.
Yürüyelim mi biraz, diyorsun sonunda. Aramızdaki suskunluk, yüksek gerilim hattı gibi çarpıyor kımıldadıkça. Başını kaldırmışsın fincanından. Kaşık baş dönmesinden kusacak gibi yatıyor tabağın içinde. Kahve hem acı hem soğuk artık. Dışarıda hava soğuk. Güneş batarken altında uzanan deniz soğuk. Ceplerime sokmadığım için parmaklarım soğuk. Bakışlarındaki pişmanlıkla karışık hayalkırıklığı soğuk. Biliyorum ki ev de soğuk. Odalar, koridorlar canlanıyor gözümün önünde. Yastıklar buz parçaları gibi duruyorlar yatağın üzerinde. Tüylerim ürperiyor.
Uzanıp elini tutuyorum. Aramızdaki mesafe kıtalardan kıtalara uzuyor önce, sonra kısalıyor. Barışalım mı artık, diyorum. Camın önündeki kalabalık başlarını sallayarak uzaklaşıyor. Çok uzun bir sessizlik oluyor. Kalbin konuştuğu yerde akıl susuyor çünkü.